28 Nisan 2018 Cumartesi

Türkiye'nin Sinema Tarihi



Beyoğlu'nun ilk sineması. Burçak Evren'in aydınlatıcı yazısı için şu linke bakınız. Görsel de bu adresten.
http://www.tsa.org.tr/yazi/yazidetay/15/beyoglu%E2%80%99nun-ilk-sinemasi--path%EF%BF%BD%EF%BF%BD
Sinema Türkiye'ye icat edilişinin hemen ardından girdi. 1896-97'de Lumiere kardeşlerin aktüalite filmleri önce saray halkına, sonra da Beyoğlu'ndaki Sponeck Birahanesi'nde halka gösterildi. 1908'de ise Sigmund Weinberg (*) adlı Romanyalı bir Yahudi, Pathe Freres şirketinin temsilciliğini alarak İstanbul’da Cinema Pathe adındaki ilk sürekli sinema salonunu işletmeye başladı. Bu arada Lumiere'lerin kameramanları Türkiye'ye gelerek İstanbul’da ve ülkenin başka yörelerinde aktüalite filmleri çektiler.

Osmanlı Devleti'nin film yapım çalışmaları ise, Weinberg'in başına getirildiği Merkez Ordu Sinema Dairesi'nin kurulmasıyla başladı. Fuat Uzkınay(*), Yeşilköy'de daha önce Rusların yaptırdığı anıtın  yıkılışını,
150 m'lik Ayastefanos'taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı adlı filmle belgeledi. Bu film ilk Türk filmi, Uzkınay da ilk Türk sinemacısı sayıldı. Ama söz konusu filmin izine sonradan hiçbir yerde rastlanmaması gerçekten çekildiği konusunda kuşkular da yarattı.

Weinberg 1916'da Himmet Ağa'nın izdivacı adlı ilk konulu filmin çekimlerine başladı. Savaş koşulları nedeniyle bitirilemeyen filmi 1918'de Fuat Uzkınay tamamladı. Bu arada gazeteci Sedat Simavi(*) Pençe (1917) ve Casus'u (1917), tiyatro kökenli Ahmed Fehim(*) ise Mürebbiye (1919) ve Binnaz (1919) adlı uyarlamalar ile daha sonra seriyale dönüşecek olan popüler güldürü Bican Efendi Vekilharç'ı (1921) yönetti.

Muhsin Ertuğrul'un çektiği  Kurtuluş Savaşı konulu 1929 tarihli sessiz film
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ankara_Postas%C4%B1
1922'den sonra sinemaya, tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul(*) damgasını vurdu. Ertuğrul'un 1922-23'te Kemal Film(*), 1928- 41 arasında da İpek Film(*) için yönettiği yapımlar genellikle filme çekilmiş oyunlar ya da yabancı film uyarlamalarıydı ve koyu bir teatral hava taşıyordu. Bu filmler arasında İstanbul Sokaklarında (1931) adlı ilk sesli Türk filmi de vardı. Ertuğrul 1953'te ilk yerli renkli filmlerden Halıcı Kız'ı da yönetecekti. Kopyası yıllar sonra bulunan Ali İpar'ın Salgın'ı da (1954) ilk renkli Türk filmlerinden sayılır.

1930'lardaki önemli bir gelişme de Mussolini'nin Sansür Yasası'ndan esinlenerek hazırlanan sansür yönetmeliğinin yürürlüğe girmesiydi. Bu katı sansür yüzünden Türk sinemacıları yıllar boyu özgür çalışma ortamı bulamadılar.

1940'ta Faruk Kenç (*), ardından 1943'te Şadan Kamil, çektikleri filmlerle tiyatro dışından sinemaya giren yönetmenler oldu. Bu sinemacıların, oldukça basit de olsa filmlerinde sinemasal anlatıma önem vermeleri, Türk sinemasında tiyatroculardan sinemacılara geçiş dönemini başlattı. 1948'de yerli film biletlerinden alınan verginin düşürülmesiyle sinema hem karlı bir iş alanı haline geldi, hem de izleyici sayısı gittikçe artmaya başladı. Bu durum 1948'den sonra film yapımında önemli bir artışa ve geniş izleyici kitlesinin ilgisini çekecek melodramlar, tarihsel serüvenler ve polisiyeler gibi popüler türlerin oluşmasına yol açtı. Savaş yılları sırasında gösterilen çok sayıdaki Mısır melodramlarıyla Amerikan melodram ve serüven filmleri de böyle bir gelişme için geniş esin kaynağı olmuştu.

Susuz Yaz 1963 yapımı dramatik Türk filmidir. Yönetmenliğini Metin Erksan'ın yaptığı filmin senaryosunu yine Erksan, Necati Cumalı'nın 1962'de yazdığı aynı adlı hikâyesinden uyarlayıp yazmıştır. İzmir'in Bademler köyünde 9 ayda gerçekleştirilen film susuzluk ve kadınsızlık temasını işler.Türkiye'de sansür engeline takılan, bu nedenle de ilk gösterimi Haziran 1964'te Berlin Film Festivali'nde yapılan "Susuz Yaz", bu festivalin büyük ödülü olan Altın Ayı'yı kazanmış ve Türk sinema tarihinde uluslararası ödül kazanan ilk film olmuştur.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Susuz_Yaz_(film)
Lütfi O. Akad'ın (*) Kanun Namına'sı (1952) ve Metin Erksan (*), Atıf Yılmaz (*) ve Memduh Ün'ün(*) ilk filmleriyle sinemacılar dönemine geçiş başladı. Dönemin ayırıcı özelliği, Fransız ya da ABD filmlerinden esinlenilmiş olsa da, yönetmenlerin filmlerinde uluslararası sinema dili düzeyinde bir anlatım tutturmaya, sinemanın anlatım tekniklerini ve biçimlerini kullanmaya özen göstermeleriydi.

1960'ların düşünsel canlılık ortamında Türk sineması önemli bir atılım gerçekleştirdi. Bir yandan izleyici sayısı yükselir ve her yıl üretilen popüler film sayısı artarken, bir yandan da yaratıcı sinemacılar toplumsal ve çağdaş konularla daha derinden ilgilenmeye ve kendi özgün sinemasal anlatımlarını geliştirmeye başladılar. Sinemanın bir sanat dalı olarak ele alınması ve tartışılması da bu dönemde gelişi. L. Akad, M. Erksan, Halit Refiğ (*), Ertem Göreç ve A. Yılmaz kendi özgün sinemalarını arayan yönetmenler olarak öne çıktılar. 

1960'ların ikinci yansında M. Erksan ve H. Refiğ gibi yönetmenler "ulusal sinema" kavramını ortaya atarak tema ve biçim açısından geleneksel kaynaklara dönülmesini savunurken, oyuncu ve yönetmen Yılmaz Güney (*), Yeni Gerçekçilikten esinlenmiş destansı bir sinema geliştirdi. Ülke gerçeklerine değinen ve ezilen insanı odak olarak alan Güney, filmleriyle kısa sürede geniş bir ilgi gördü ve 1970'lerin ortalarına değin zor koşullar içinde yönettiği ya da senaryosunu yazdığı filmleriyle Türk sinemasının gelişimine tek başına damgasını vurdu. İlk önemli filmlerini 1970'lerin ikinci yarısında yapan Zeki Ökten(*), Şerif Gören(*), Ömer Kavur(*), Ali Özgentürk(*), Erden Kıral(*) ve Yavuz Turgul( ) gibi genç kuşak yönetmenler ise ya Güney geleneğini sürdürerek, ya uluslararası sinema alanındaki gelişmelerden esinlenerek ya da kendi özgün üsluplarını arayarak değişik yönlerde ilerlediler.

1970'lerde televizyonun, 1980'lerde de videonun yaygınlaşmasıyla eski izleyicisini büyük ölçüde yitiren Türk sineması ciddi finansman zorluklarıyla karşılaştı. Filmler oldukça küçük bütçelerle yapılırken, gösterilecek salon bulmakta da zorlanıldı. 1990'lara girildiğinde dışa açılma ve devlet desteği bir çare olarak tartışılıyordu, ama somut ve doyurucu sonuçlara ulaşılamamıştı.
  
Metin: Ana Britannica, cilt 19, s: 403- 408, 1990

British Pathé Istanbul ve Türkiye Videoları için bkz.
https://www.youtube.com/watch?v=AXZONorlc1A&list=PLeFm3k_kJekTdTa0VdWomTk7KM5lEwW_7

Selanik ve Manastır'da 1910'lu yıllarda çekilen film için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=z4rFN4jNL1


Görseller, alt yazılar, linkler bana aittir. DK


Hiç yorum yok: